4 Nisan 2012 Çarşamba

Kansere karşı korunmada Ekinazya,bamya çiçeği,hatmi,sinirli ot ve ıhlamur

Araştırmalara göre kansere yol açan en önemli etkenlerin başında beslenme alışkanlıkları geliyor. Aradaki ilişkiyi anlamanın en iyi yolu ise değişik ülkelerin beslenme alışkanlıklarıyla kanser oranlarını karşılaştırmak. "Çay Kahve ve İçecek" dergisinin yazısı...

Her yıl dünyada milyonlarca kişinin ölümüne neden olan kanser hastalığı, uzun yıllar içinde oluşan karmaşık bir süreci kapsar. Bu süreç halen tamamiyle çözümlenmemiş olmakla birlikte, bu konuda yapılan yoğun çalışmalar paralelinde bu sürecin mekanizması ve nedenleri ile ilgili çeşitli teoriler üretilmektedir. Virüs teorisinden tutun da kalıtımsal faktörlere kadar değişen birçok nedene dayandırılan kanser hastalığının en yaygın ve kesin olarak bilinen nedenleri arasında dışarıdan aldığımız bazı kimyasal maddelerle genlerin değişikliğe yani mutasyona uğraması bulunmaktadır. Bu ise büyük bir kısmını besinlerimizin yani diyetimizin oluşturduğu çevresel faktörlerin sağlımız üzerinde ne denli etkin oludğunu göstermektedir. Kanserle savaşmak için vücudumuz çeşitli doğal silahlarla donatılmıştır. Bunlar arasında en önemlileri, DNA'nın onarılmasını ve kanserojen toksinlerin vücuttan uzaklaştırılmasını sağlayan enzimlerdir. Bu işlevin sağlıklı ve zamanında yerine getirilebilmesi ise öncelikle güçlü bir bağışıklık sistemini gerektirmektedir. Bu nedenle kanserin önlenmesi ve teavisinde bir yaklaşım da vücudun doğal savunma mekanizmasını güçlendirmektir.

Bağışıklık Sistemi Ve Kanser
Son yıllarda kanser oluşumunun bağışıklık sistemi ile olan ilişkisi oldukça ayrıntılı olarak araştırılmaktadır. Bağışıklık sisteminin kimyası üzerindeki heyecan verici gelişmeler kanseri de kapsayan bir grup hastalığın tedavisi ya da önlenmesi için önemli umut kapıları açmıştır. Bu umutlar, kanserin doğrudan doğruya vücudun oluşturduğu doğal sitotoksik maddeler ve bunların vücutta üretimini etkin biçimde arttıran bazı maddeler ile tedavisi üzerinde odaklanmaktadır. Interferonlar (IFN), interlökinler (IL), tümör nekroz faktörleri gibi maddeleri kapsayan ve endojen maddeler olarak bilinen bu maddelerin vücutta üretiminin uyarılması ya da arttırılması yolu ile savunma sistemi güçlendirilebilmekte, böylece bazı tür kanserler de dahil olmak üzere birçok hastalığının oluşumu engellenebilmektedir. Aynı zamanda immünostimulan ya da savunma sistemini uyarıcı maddeler olarak bilinen bu maddelerin güvenle kulanılabilmesi için, Dünya Sağlık Örgütü (WHO)'nün önü sürdüğü, kanserojen, mutajen ya da alerjen olmamak, vücutta birikici etkisi olmamak, kimyasal yapısı tam olarak belirlenmiş olmak ve organizma taraından tam olarak parçalaniilir olmak gibi bazı koşulları yerine getirmesi gerekmektedir. Günümüzde çok çeşitli kimyasal yapıda immünostimülan madde bulunmuş ve sentezlenmiş, ancak bunların çok büyük bir bölümü WHO'nun koşullarına uygun olmadığından, pek azı kullanıma girmiştir. Öte yandan, günümüzde hala önemli olan ve yaşamsal değer taşıyan birçok ilacın temelini teşkil eden bitkiler dünyasında bu amaçla yapılan araştırmalar, bitkilerin içerdiği çeşitli etken maddelerin, savunma sistemini uyarmak yolu ile gerekli korunmayı sağladığını göstermiştir. Başta Ekinazya (Echinacea) türleri olmak üzere bamya çiçeği (Hibiscus esculentus), hatmi (Althea officinalis), büyük sinirli ot (Plantago major) ve hatta bazı ıhlamur (ilia) türlerinin immüostimülan etkileri olduğu bilinmektedir. Bu çağdaş yaklaşımlar ve elde edilen klinik veriler Çinli, Hintli, Anadolulu, Kızılderili gibi farklı iklim ve kültür yapılarına sahip toplumların, tıp ve tedavi alanında çoğunlukla gelenekselliğe dayalı birikimlerini gözardı etmemek gerektiğinin bir kanıtıdır.

Bir yandan savunma sisteminin ayakta tutulması ve güçlendirilmesi yolu ile kanser ve diğer hastalıklara karşı savaş sürdürülürken, bu savaşta bir diğer yaklaşım da, antioksidan maddeler yardımı ile vücutta oluşan ve çeşetli kanserler yanı sıra, sebep olduğu doku harabiyeti nedeni ile erken yaşlanmaya da neden olan serbest radikalleri nötralize etmektir. Günümüzde bir hayli popüler olan bu yaklaşım, beslenme, çevre kirliliği, radyasyon, bazı ilaç ve kimyasallarla kanserin ilişkisini de açıklamaktadır. Antiokidan maddelerin vücuttaki görevi yukarıda sözü geçen etkileri ortadan kaldırmak üzere serbest radikalleri vücuttan uzaklaştırmaktır. Nedir bu serbest radikaller ve bu etkiyi nasıl gerçekleştirmekteler?... Oksijen, insan yaşamı için hayati öneme sahip olmakla birlikte oksijenin bazı formları dış etkenlerle ölümcül bile olabiliyor bünye için... Serbest radikallerin vücutta hasara sebep olan hareket mekanizmalarına baktığımızda, vücudun gereksinimi dışındaki kullanılmayan ve serbest kalmış oksijen moleküllerinin, üzerlerindeki elektrikyükünü nötralize etmek üzere hücre duvarını oluşturan doymamış yağlara başlanmasıyla, hücre duvarını parçalamaktan DNA'ya hasar vermeye kadar varan bir takım zararların ortaya çıktığı görülür..

Yapılan araştırmalar, bu sürecin ya da bu aktivitenin, vücutta bu görevi gören enzimler benzeri bir tür antitoksin aracılığı ile durdurulabileceğini, en azından yavaşlatılabileceğini ortaya koymaktadır. Bu bir oksidasyon prosesi olduğu için bu antitoksinlere antioksidan maddeler diyoruz. Bunların doğal kaynaklarına gelince çok uzağa gitmeye gerek yok. Her sabah içtiğimiz çay en önemli bitkisel antioksidan kaynaklarından biri... Özellikle antioksidan etkisi siyah çaya göre 6 kat fazla olduğu saptanmış olan yeşil çay, günümüzde bu konuda üzerine en fazla araştırma yapılan bitki...

Bilindiği üzere, Japon toplumu üzerine yapılan epidemiyolojik çalışmalar; ortalama yaşam sürelerinin bu toplumda kadınlarda 82, erkeklerde 76 olduğnu ve Japonya'nın kanser vakalarının dünyada en az görüldüğü ülke olma özelliğini taşıdığını göstermektedir. 12.yy'dan bu yana yeşil çay tüketen ve bunu bir yaşam tarzı haline getirmiş olan Japon toplumunun bu özelliklerinin yeşil çay tüketimi ile ilişkilendirilmesi bu çalışmalara ışık tutan kaynak olmuştur. Yapılan bu çalışmaların sonucu olarak yeşil çayın yüksek oranda içerdiği polifenollere bağlı olarak sergilediği antioksidan özelliği ile bugün kanser dahil birçok hastalığının nedeni olduğu bilinen "serbest radikaller"i nötralize ettiği ve yine aynı nedene bağlı olarak erken yaşlanmayı geciktirdiği anlaşılmıştır.

Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere, bitkilerin bu alandaki kullanımı diğertedavi yöntemlerinden ayrı düşünülmelidir. Çünkü bu yöntem, bilinlçi bir uygulama ile hastalık semptomlarının tedavisinden çok sebeplerin ortadan kaldırılmasını hedefler. Yani bünyenin korunma mekanizmalarının yerini almaktan çok onları uyarıcı etki sağlar...

Etiketler:

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa